Ara

Populer Sayfalar

Son Yorumlar

Toplam Goruntulenme Sayisi

Hakkinda

-
31 Ocak 2014 Cuma
Elifba öğretimine destek olduğum bir öğrencimin Kuran harflerinin başta, ortada ve sonda yazılışlarında bayağı bir zorlandığını görünce ve daha önceki Elifba deslerimde karşılaştığım sorunları da düşününce aslında bu problemin genel olduğuna ve farklı yollarla çözülmesi gerektiğine inanmaya başladım. Tecrübelerime dayanak söyleyebilirim ki, Elifba öğretiminde en zor aşama, öğrencilerin harferi kelimelerin farklı yerlerinde farklı yazılışlarıyla tanıyabilmeleri ve kelimeleri düzgün ve hızlı bir şekilde çözebilmeleridir. Türkçe ya da İngilizce'de harfler bitişik yazılmadığından ilk defa böyle bir uygulamayla karşılaşan çocuklar haliyle zorlanıyorlar. Muhataplarımız da çocuklar olunca bu işi onların azami derecede eğlenecekleri şekilde yapmamız kaçınılmaz. Hem eğlenceli, hem pratik, hem de kalıcı olacak bir yöntem üzerinde yoğunlaşırken aklıma çocuklarımla çok sık oynamaya çalıştığım "flash cards" diye bilinen kartlar geldi. Renkleri, hayvanları, sayıları ya da İngiliz alfabesini eğlenceli bir şekilde oyun havasında sunan bu kart fikrini neden Kuran-ı Kerim öğretiminde uygulamayalım ki diye düşünürken, tamamen yapmak istediğim uygulamanın internette birileri tarafından çok güzel bir şekilde uygulandığını keşfettim. Size aşağıda adresi geçen siteyle karşılaşınca ne kadar sevindiğimi tarif edemem. Birilerinin böyle güzel fikirleri geliştirip bunu gönüllü, hiçbir karşılık beklemden, işi ticarete dönüştürmeden paylaşması gerçekten takdire şayan. Allah emeği geçenlerden ebeden razı olsun...

Bu bloga birşekilde henüz ulaşmamış ve böyle bir uygulamaya ihtiyaç duyan annelere faydalı olması ümidiyle...

http://evokulum.blogspot.co.uk/2009/10/harfleri-tanma.html


30 Ocak 2014 Perşembe

Son zamanlarda ceza konusu arkadaş ortamlarımda çok tartışılır oldu. Bu konuyla alakalı en çok tartıştığımız mevzu ise benim tasvip etmediğim "naughty corner" uygulaması. Adem Güneş'in ceza konusundaki görüşlerine çok değer verdiğimden dolayı, bu konudaki düşüncelerimi onun fikirleri üzerinden açıklıyorum. Adem Güneş'in ceza ile ilgili yazıları ilk okuduğumda beni nasıl şaşırttıysa, bir çok arkadaşım da ilk defa bu kadar farklı bir bakış açısını dinlediklerinde şaşırıyorlar ve doğal olarak sorular yöneltiyorlar. En çok sorulan sorulardan birisi de cezaya alternatif olarak çocukların istenmeyen davranışları karşısında takınılacak tavır. Aşağıdaki yazı, Adem Güneş'in daha önce bu blogda tavsiye ettiğim "Çocuk Eğitiminde Pozitif İletişim" kitabından alındı. Ceza konusunda daha fazla şey öğrenmek isteyen ve farklı bakış açılarına ihtiyaç duyan annelere faydalı olacağını ümid ederim:


"Ceza ve Çocuk"


"Öncellikle suç ve ceza konusunu daha somut (müşahhas) bir şekilde ele almak adına bir örnekle yola çıkalım:
On yaşlarında bir çocuğunuz olduğunu düşünün. Bu çocuğunuzun, evde misafirleriniz olduğu her an sizi misafirlerinize karşı mahcup ettiğini hayal edin. Siz ne zaman konuşmaya başlasanız, çocuğunuz sizin kullandığınız cümleleri alaya alarak ve eğip bükerek arkadaşlarınızın içinde sizi mahcup ediyor. Ne yaparsınız böyle bir çocuğa?
Örneğimizi biraz daha zorlaştıralım. Siz dinî değerlere hassasiyet gösteren bir ailesiniz ve namaz kılıp ibadet ediyorsunuz. Ancak çocuğunuz, bu sefer de okunan ezanla dalga geçiyor. Siz namaz kılmak üzere hazırlık yaparken, çocuğunuz da okunan ezanı hafife alıyor, kelimeleri eğip bükerek tekrar ediyor. Ne yaparsınız? “Önce ikaz ederim, ezanın önemini anlatırım” dediğinizi duyar gibiyim...
Peki, çocuğunuz ısrarla aynı davranışı tekrar etse, ne yaparsınız?
Sanırım çocukla bir-iki defa konuşur, aynı davranışı tekrarlarsa, öfkelenir, kızar ve bir daha yaparsa cezalandırılacağını haber verirdiniz değil mi? Öyle ya, ezan ile dalga geçen çocuğunuzu yanınıza çağırıp, “Maşallah! Aman ne de güzel sesin varmış, al sana bir avuç dolusu para” diyecek haliniz yok ya!
Zaten böyle bir şey yapacak olsak, aklımıza ilk gelen şey, “Çocuğa yumuşak davranırsak, çocuk bugün ezanla dalga geçer, yarın namazla...” diye düşünür ve kaşlarımızı çatmak zorunda hissederiz kendimizi, değil mi?
Peki, böylesi bir hâdise, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) zamanında olsaydı, o (a.s.m.) nasıl davranırdı?
Tıpkı yukarıdaki örneğin bir benzerini, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) zamanında da görüyoruz:[2]
Bir gün ezan okunurken, bir grup çocuk okunan ezanı hafife alıyor ve müezzinle dalga geçiyordu. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) çocukların bu halini gördü. Çocukları yanına çağırdı. Okunan ezanla kimin dalga geçtiğini sordu. Çocuklar içlerinden birini gösterdi.
Efendimiz (a.s.m.) o çocuğa döndü ve çocuğun sesinin ne kadar da güzel olduğunu söyledi ve ardından çocuğa ezan okumasını buyurdu. Çocuk, ezan okumasını bilmiyordu. Mahcup oldu. Utandı. Efendimiz (a.s.m.) çocuğa tebessüm etti, önce kendisi ezan okudu ve sonra çocuğa dönerek: “Hadi, tekrar et!” buyurdu.
Çocuk duyduğu kadarı ile ezan okudu. Bunun üzerine ise Peygamber Efendimiz (a.s.m.) çocuğa bir kese para verdi. Kendisinin cezalandırılacağını bekleyen çocuk, mükâfatla karşılaşmanın şokunu üzerinden atmadan, Efendimiz o mübarek elini çocuğun alnına koydu ve saçlarını okşadı. Sonra elini çocuğun göğsüne getirdi ve ona “Allah seni mübarek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın” diyerek dua etti.
Peygamber Efendimizin terbiye usulünün, bu çocuk üzerindeki tesirine bakın ki, o günden sonra bu sahabî efendimiz saçlarını hiç kesmiyor. Yaşlılığına yakın bir dönemde ona: “Saçların böyle çok çirkin görünüyor, kes artık şu saçlarını ya Ebû Mahzûre!” denildiğinde, çok üzülüyor. Hatta “O saçlara kim dokundu siz bilmiyor musunuz?” diyerek sitemde bulunuyor. İşte size insan yetiştirme sanatı! İşte size çocuk terbiyesi!
Hadis ansiklopedilerini altüst edelim; Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sünnetlerini tek tek ele alalım. Onun suç işleyen çocuklara karşı uyguladığı bir tek ceza şekline rastlarsak, o usulü hep birlikte çocuklarımıza uygulayalım. Ama yok!
Bunca yıldır bu konuda araştırma yapmış birisi olarak söyleyebilirim ki; Efendimizin hiçbir çocuğu ceza ile terbiye ettiğine rastlamadım. Suç ile mücadelede ‘ceza’ etkili bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz bir kez olsun çocukların kulağından çekmez miydi? Onlara en azından kaşlarını çatmaz mıydı?
Çatmazdı ve çatmadı da.
Çünkü ceza ile çocuk adam olmaz! Ceza ile adam olmuş çocuk da adam olmuş çocuk sayılmaz. Bir çocuk ancak kendisini ‘olduğu hali’ ile kabul eden ve güven hissi yaşatan insanın yanında ‘insan olma’ üstünlüğünü elde eder, yoksa ceza aldıkça değil.
Evet, günümüzde biliyoruz ki, hayvan terbiyesinde bile acı çektirerek, ceza vererek terbiye etmek ‘hayvan hakları ihlali’ olarak görülürken, insan kendi çocuğuna nasıl olur da hayvanlara bile reva görülmeyen bir terbiye usulünü uygulamaya kalkar!
[2]. Kütüb-i Sitte, c. 16, s. 597; Bab: ‘Ezânda tercî.’ "



24 Ocak 2014 Cuma

Cocugunuzu asilatmak ya da asilatmamak.... Aslinda cok tartismaya acik bir konu bu...
Ben zamaninda cocugumun bagisikligiyla alakali arastirmalar yaparken asilarla alakali bir cok arastirmaya denk geliyordum..
Daha once bu yazilarla hic karsilasmamis olanlar varsa, fikir olmasi acisindan paylasmak istedim...

Malesef benim cocugum da oldukca dusuk bagisiklik sistemine sahip oldugundan, ve bu sebeple doktorlar tarafindan bir hastalikla karsilastiginda vucudunun bu hastaligi kaldiramama ihtimali bana defalarca belirtildigi icin ben asilatmama yolunu secemedim... O kadar cesaretli bir anne olamadim...

Aslinda asilatmaktan toptan vazgecmek degil, minimuma indirerek devam etmenin gerektigine inaniyorum.. Ve bu konudaki detaylari, arastirmalari bilerek bu yolda yurumenin daha dogru olduguna inaniyorum...

Internette bununla alakali yuzlerce yazi bulmak mumkun.. Bunlar benim dikkatimi cekenlerden bazilari;

- Bununla alakali arastirmalardan bahseden Turkce bir yazi;

Asi goren cocuklar asi gormeyen cocuklara gore 5 kat fazla hasta

- Bunla alakali Bachmair anketini iceren sayfa; (ingilizce)

Survey results

- Burda da asilarla alakali 2 sayfalik bir yazi var.. (Ikinci sayfanin sonunda asilarin icerdigi Thimerosal gibi yan etkisi olabilcek maddelerden bahsediliyor..)

Asilar





23 Ocak 2014 Perşembe


İngiltere'de yaşayan annelere çocukları için en uygun ortaokul seçiminde yardımcı olma düşüncesiyle BBC News'de yayınlanan haberden bahsetme ihtiyacı duydum:

2013 ortaokul GCSE lig sonuçları yayınlandı. Buna göre İngiltere genelinde en iyi belediyelerin sıralamaları aşağıda verilmiştir:


  • Isles of Scilly81.0%
  • Kensington and Chelsea80.2%
  • Sutton77.0%
  • Bromley73.9%

  • Lig sonuçları Güney Londra Anneleri için oldukça sevindirici. Londra genelinde, Sutton Belediyesi % 77.0 ile ikinci, Bromley % 73.9 ile üçüncü oldu.

    classroom sceneİngiltere genelinde en iyi peformans gösteren ortaokullar arasında Sutton'da Wallington High School Of Girls 16. sırada, Bromley'de St Olave's and St Saviour's Grammar School 19. sırada ve yine Sutton'daki Nonsuch High School for Girls 25. sırada, Croydan'da bulunan  Trinity School ise 67.sırada yer aldı.

    İngiltere'de yaşayan annelerden GCSE sonuçlarını detaylı bir şekilde incelemek isteyenler için aşağıdaki bağlantı faydalı olacaktır:

    İngiltere GCSE sonuçları


    14 Ocak 2014 Salı
    "Mühendis" kelimesi ölçü, hesap anlamında kullanılan "hendese"den gelmektedir ve bu ölçüm işini yapan kişi anlamında kullanılır. "Mühendis" kelimesinin İngilizce karşılığı olan "engineer" kelimesinin kökünün "engine"(motor) den gelmesi bize, İngiltere'nin sanayi devriminin öncülüğünü yapan ülke olarak mühendislik mesleğiyle aslında motoru icat etme sürecinde tanıştığı fikrini vermektedir. "Hendese"nin terim anlamının "Geometri" olması ise, Doğuda yüzyıllar öncesinde kullanılan ve zamanla geliştirilen Geometri ilminin, hem  mühendislik gibi çok farklı alanlara yayılmış bir mesleğin çekirdeğini teşkil etttiğini hem de mühendisliğin Geometri'yle paralel geliştiğini düşündürüyor. "engine" kelimesinden anlaşılacağı üzere Batı'da daha çok ortaya çııkarın ürünle, sonuçla ve "hendese" kelimesinden anlaşılacağı üzere de Doğu'da daha çok kullanılan yöntemle, yapılan işle ön plana çıkan mühendislik mesleğinin benim hayatımda çok daha derin manaları var. Mühendisliğin benim hayatımda sahip olduğu bu anlamları dilim döndüğünce burda paylaşmak istiyorum. Sebebi ise diğer annelere annelik adına farklı bir bakış açısıyla annelik mesleğin ne kadar özel olduğunu anlatmak ve önemine binaen bunu kendim dahil olmak üzere diğer ihtiyaç duyan annelere hatırlatmak.



    Hayatımızda yaşadığımız hiçbirşey boşuna değildir. Bir yaprağın bile dalından düşmesinin Allah'ın izni dairesinde olduğunu düşünürsek, zamanında birşekilde aldığımız kararların ve bizi birşeyleri yapmaya zorlayan durumların sonuçlarını değerlendirdiğimizde aslında bunların hayatımıza değer katacak muhakkak belirli anlamları olduğunu farkederiz. Karakterime uygunluğunu çok irdelemeden dönemin en popüler mesleklerinden olan bilgisayar mühendisliğini tercih edişim buna örnek gösterilebilir. O dönemlerde iş imkanı çok olan bir meslekti bilgisayar mühendisliği. Genel olarak mühendislikler şimdikinin aksine tıptan daha fazla tercih ediliyordu. Bilgisayar mühendisliğine en büyük alternatifim olan Genetik bölümünde okumam konusunda beni kimse desteklemeyince ben de bilgisayar mühendisliğini tercih ettim, ama okula başladıktan sonra çok pişmanlıklar yaşadım. Benim için okuma süreci çok zor olsa da bir sekilde okulumu bitirip iş hayatına atıldım. Bir buçuk yıllık iş hayatıma evlilikle son verdim. Ardından iki çocuğa kavuşunca böyle bir mesleği devam ettirip ettiremeyeceğim konusunda pek emin olamadım. Zira bu meslek sürekli kendini yenilemeyi, çok okumayı ve ciddi emek ve zaman vermeyi gerektirdiği için, sonuç odaklı ve faydacı düşünen yani yaptığı işte muhakkak güzel bir sonuca ulaşıp bu sonucun insanların faydasına olduğundan emin olmak isteyen biri olarak bunu, çocuklarımı ihmal etmeye sebep olacağını düşündüğüm için tekrar kendi mesleğime dönmeyi istemedim, ama benim durumumdaki bir çok anne gibi, bu kadar eğitimin, emeğin sonunda kendi mesleğime dair hiçbirşey yapmayacak olmak da içime sinmedi. "Şimdiye kadar boşuna mıydı yaptıklarım?" nevinden kendi hayatımı sorgulamaya başladım.


    Yakın zamanda, bu son bir yıldır araştıran, üreten, problem tespit edip bunu çözmeye çalışan, bütün bunları da yaşadığı zor dönemlerin öğrettiği dersler neticesinde yapmaya başlayan bir anne rölünü taşımaya çalıştığımı farkedince aslında bilinçsizce, mühendislik geçmişimde elde ettiğim metodları, bilgileri, bakış açısı zenginliğini kullandığımı farkettim. Aldığım mühendislik eğitiminin ve bir süreliğine de olsa yaptığım işin düşünce hayatıma nasıl bir değer kattığını şu örnekle sunmak istiyorum:


    Yazılım mühendisliğinde, bir kodu tam çalışır hale getirmek için bu kodu hatalardan ayıklamak gerekiyor. Kodu derlerken (compile) ya da çalıştırırken (execute) karşılaştığımız hataları tespit etmek çok önemli. Her modül için oluştrulmuş test dosyası, baştan hata yapmamızı engeller. Yine de hatayla karşılaşırsak, bu hatanın yerini tespit etmek için kodumuzun nasıl çalıştığını adım adım izleriz (debugging). Dikkatli bir incelemenin sonunda hatanın yerini tespit ederiz. Ne tarz bir hata olduğunu ve bunu nasıl giderebileceğimizi bize verilen uyarı cümlesini de kullanarak şirkette bilen birine sorarak ya da arama motorunda arayarak çok rahatlıkla bulabiliriz. Birileri muhakkak böyle bir hatayla karşılaşmış oluyor ve bunun çözümünü internette paylaşıyor. Her bir hatanın keşfi ve başarıyla giderilmesi de insanı motive ettiğinden, kişi, bir sonraki hataya daha olumlu yaklaşıyor.


    Yukarıdaki bütün detaylara bu şekilde bir problem çözmenin hayatıma nasıl deger kattığını anlatmak için  yer verdim. Evet, çocuklarımızın, başarıyla çalışan ve Allah'ın bir kul olarak beklediği işleri yapabilen, başkalarına karşı sorumluluklarını tam yerine getirebilen bireyler olabilmeleri için, onların hayat sayfasına ekleyeceğimiz bilgiler, komutlar vs. yerinde, anlamlı olmalıdır. Birşeyler yolunda gitmiyorsa bunun muhakkak bir sebebi vardır ve zaman kaybetmeden gerçek sebebi bulmak gerekir. Çoğu tebiye metodlarında yapılan en büyük hata, kök sebebe inmemek ve görünen sebeplere takılıp ona göre hüküm vermektir. Kardeşini döven bir çocuğa bunu yaptığından dolayı ceza vermek gibi. Bir çocuk eğer kardeşini dövüyorsa ona bunu yaptıran sebeplere inmek gerekir. Acaba anne-baba kardeşini kıskanmasını gerektirecek şekilde mi davrandı, büyük çocuk kendini yeterince özel hissetmiyor mu vs. gibi sorgulamalarla adım adım yaptıklarını gözden geçiren anne babalar görecekler ki yolunda gitmeyen birçok davranışın kaynağı ya kendilerinin ya da cevredekilerin yanlış uygulamalarıdır. Ya da çocukta hata diye değerlendirilen bu davranışlar gerçekte hata değildir, yaşadığı evrenin getirdiği doğal davranışlardır.


    Geçen seneden bu yana çocuklarımda yanlış gittiğini düşündüğüm bir çok konuda davranışlarımı adım adım gözden geçirdim ve çok ciddi hatalarımla karşılaştım. Bu hataların varlığı her ne kadar beni vicdanen rahatsız etse de bu hataların farkında olabildiğime de sevindim. Bu yanlışları düzeltmek ve yerine doğruları koymak için tecrübeli annelerden, pedagoglardan, hayat tecrübesi çok olan değerli insanlardan çokça faydalanmam gerektiğini keşfettim. Çevremde yaşanan olayları, aile hayatlarını dikkatle gözlemlemenin bile annelik adına çok şeyler kattığına zamanla şahit oldum. Dolayısıyla, iyi bir anne olmak, dikkatli bir göz olmayı gerektirir. İyi bir anne olmak ince hesaplar yapabilmeyi gerektirir. Çocuğumuzun hayatının temelini inşa etme gibi önemli bir konuda, bir binanın inşaatı ya da bir programın kodlanması surecinde gösterilen hassasiyetin daha fazlasını göstermek gerekir. Çocuk yetirştirmek mühendislik becerisi, bilgisi ve belki de daha fazlasını ister.



    Çocuklarımızın  her yeni dönemi, bize farklı problemler, yeni konular, yeni ilgi alanları getireceği için farklı bakış açıları geliştirmeli, her geçen zaman diliminde kendimizi güncellemeliyiz. Olaylara bu açıdan baktığımda geçmişte eğitim hayatımda edindiğim bilgiler, annelik gibi çok önemli bir vazifede bana farklı bakış açıları kazandırdığı için, ufkumu açtığı ve beni daha üretken bir anne konumuna yükselttiği  için gelecekte kendi işimle ilgili doğrudan bir iş yapmayacak olsam da  geçmişte verdiğim emeklerin boşa gittiğini düşünmeyeceğim. Tam aksine kazanımları düşünüp Allah'a şükredeğim.


    Yukarıda bahsettiğim soyut kazanımların farkedilmesi kolay değil. Malesef maddeye kilitli bir çağda yaşadığımız için emeklerimizin karşılığında çoğu zaman somut sonuçlar bekliyoruz. İyi bir kariyerimizin olması, aylık kazancımızın yüksek olması, sevdiğimiz işi yaparken aldığımız zevk... Bunlar somut ve daha farkedilebilir doğrudan etkisi olan sonuçlardır. Bu somut sonuçlara kilitlendiğimiz zaman da soyut kazanımları farkedemeyebiliyor ve somut sonuçları göremediğimizde de üzüntüye kapılıp değersizlik hissini yaşayabiliyoruz.


    Sonuç olarak, bana anneliği daha kaliteli bir seviyede yapma gayretlerimde çok faydası olan mühendislik mesleğini tam anlamıyla bugünlerde sevmeye başladım. Bana, geçmişimde mühendislik okuma fırsatı veren Rabbime çok şükrediyorum. Bu zenginliğin, ileride yapmayı düşündüğüm öğretmenlik kimliğime çok katkı sağlayacağını düşünüyor olmak, benim bu konuda Allah'a karşı şükür hissimi arttırıyor...


    8 Ocak 2014 Çarşamba
    Bugun bir arkadasla konusmamizda, Adem Gunes'in yazilarinin bir kismina katilmadigimi, bazilarini cocuga fazla hak verilmesi olarak gordugumu soylemistim...
    Ve az once Adem Gunes'in yazilarina dair birsey arastirirken asagidaki yaziyi buldum...

    Cocuklarda ozguven egoyu sisirmesin..

    Yazida; "Pedagog Adem Güneş, kendine aşırı güvenen çocuklarda toplum için bir şey yapma isteğinin olmadığını, bu çocukların daha çok kendisi için yaşamaya çalıştığını, asosyal davranışlar sergilediğini, agresif ve hırçın olduklarını belirtiyor." deniliyor.. Onun da bu fikirde olmasina sevindim... :)

    Yazida ozguvenli cocuklar yetistirmeye calisirken denge korunamazsa olayin bencil cocuklar yetistirmeye doneceginden bahsediliyor.. Bence oldukca yararli bir yazi..

    Yazidaki su iki paragraf ozellikle dikkat cekici;

    "Bir orkestra düşünün... Orkestra müzik icra ettikten sonra, seyirciler tarafından alkışlanırken, hiçbir sanatçı üzerine bu alkışları almaz, herkes bir başka sanatçıyı eli ile işaret eder... İşte tıpkı bunun gibi başarıların kolektif düşünce ile grup veya ekip çalışmasına havale edilmesi “sosyal” bir insan olmanın gereği olarak görülmüştür.
    Çocuklar da bu düşünce ile yetişirse, o zaman “aile” kavramını daha iyi anlar. “Aile bağı” ile “bağlı olma”nın ne anlama geldiğini daha iyi kavrar. Çocuk “ben” ve “özgüven” ile şişirilirse, ailesine bağlanmakta zorluk çekiyor ve yalnızlığa doğru ilerliyor. 

    Kendinde aşırı özgüven ve başarma hırsı olan kişileri ünlü Psikolog Alice Miller bunalımın kaynağı olarak ifade ediyor. Kendine aşırı güvenen çocuklarda toplum için bir şey yapma isteğinin olmadığını, daha çok kendisi için yaşamaya çalıştığını, asosyal davranışlar sergilediğini, agresif ve hırçın olduklarını belirtiyor. Söz konusu çocukların taşıdıkları aşırı yük ve stresten dolayı aşırı sinirli oldukları gözlenmektedir. Bunun yanında kısa yoldan zengin olmayı ve hayatı kısa yoldan tamamlamayı bir meziyet olarak görmektedirler.
    Bu itibarla bakıldığında, bu günkü toplumların üç temel hastalığı olarak kabul edilen, hedonizm (hazcılık), materyalizm ve individüalizmin (bireycilik) ana kaynağının aşırı özgüven hissi ile yetiştirilmiş çocuklar olduğunu görmekteyiz... O yüzden anne babalar, ruhen sağlıklı bir çocuk yetiştirmek istiyorlarsa, çocuklarının “sosyal” çocuk olmalarını desteklemeli, buna mukabil çocuklarının “ego” hissinin gelişmesine engel olmalıdır."

    Az önce tablet bilgisayarıma Türkçe çocuk şarkıları albümlerini indirip indiremeyeceğime baktım ve elektronik mağazada ondan fazla albümün satıldığını gördüm. Araştırmayı farklı kelimeler kullanarak yaptığımda yeni yeni albümlere ulaşabiliyorum. ( "I Tunes Store" dan baktım. Diğer tablet bilgisayarların muzik mağazalarında farklı olabilir.) Benim gibi Türkçe çocuk şarkı albümlerine erişmek isteyen annelere tavsiye ederim. Farklı anahtar kelimelerle arama yapabilirsiniz. Bunun için, artık Türkiye'ye gitmek gerekmeyecek.

    Albümlerdeki şarkı sayısı çok az ve genelde belirli şarkılar seslendirilmiş. Fiyat da burdaki İngilizce çocuk şarkılarına oranla daha yüksek. Yine de bir kaç tıklamayla bu kadar albüme erişebilmiş olmak çok güzel....


    6 Ocak 2014 Pazartesi

    Yurtdışında yaşayan bir anne olarak çocuklarıma Türkçe okuma yazmayı nasıl öğretebileceğimi, bunun için en uygun yaşın ne olduğunu ve ne gibi kaynaklar kullanabileceğimi uzun zamandır düşündüyordum. Çocuklarımın sadece çok dilli (multilangual) değil, aynı zamanda çok dilde okur-yazar (multilititerate) olmasını istiyorum. Bu isteğimin oluşmasında etkisi olan bir olayı anlatmak istiyorum:


    Bir aile dostumuzun yönlendirmesiyle evli bir çifti hiç tanımadığımız halde, kalacak yere ihtiyaçları olduğu için evimizde ağırladık. Hanım arkadaş Türk asıllı, Bulgaristan'da doğmuş, büyümüş, Türkçe'yi ailesinden, Bulgarca'yı çevresinden ve ilkokuldan edinmiş, İngilizce'yi de, lisede okuduğu lisenin eğitimi tamamen İngilizce olduğu için,  ileri bir seviyede öğrenmiş ve yanlış hatırlamıyorsam yüksek lisans programını tanıştığımız dönemde Lübnan'da Arapça dilinde yapıyordu. Arapça eğitime tamamen Lübnan'da mı başladı hatırlamıyorum ama bütün bu saydığım dilleri konuşmanın yanında, bu dillerde okuyup yazabiliyordu. İkinci gün eve, elinde kalın bir Türkçe kitapla gelmişti. Kitabı o gün biryerlerden almış. Aldığı kitabı inceledim ve çok şaşırdım. Anadili Türkçe olan birçok kişinin anlayamayacağı ve zaman ayırıp okumayacağı kitabı okuyan ve daha bunun gibi birçok kitabı okumuş olan o hanıma çok hayran kaldım. Takdirimi arttıran nokta da Türkçe okur - yazarlığı tamamen kendi çabasıyla öğrenmiş olması. Bu hanım ve eşi, her yaz İngiltere gibi para değeri yüksek olan ülkelere gelip, yapacakları iş, temizlik yapmayı ya da birçoğumuzun ayak işi deyip küçümsediği işlerde çalışmayı gerektirecek de olsa, bunu hiç rahatsızlık duymadan yapıyorlar ve kazandıkları parayla da Lübnan'da eğitimlerine devam ediyorlar.



    Çocuklarımın da bu şekilde okumayı, yazmayı seven, bunun uğruna gerekirse bazı insanların tenezzül etmediği işleri yapmaktan kaçınmayacak, bu derece bu işe müptela kişiler olarak yetişmelerini çok arzu ediyorum. Vaktini bilgisayar başında saatlerce oyunlarla heba eden ya da boş işlerle ömrünün en bereketli anlarını değerlendiremeyen gençlerin yanına bu evli çifti koyduğumda çocuklarım adına daha bir ümitleniyorum. Çocuklarım, küreselleşen günümüz dünyasında konuşabildiği, okuyup anlayabildiği diller sayesinde insanlar ve kültürler arasında köprüler kurabilecek, farklı kültürden, ırktan insanların birbirlerini tanımalarında onlara yardımcı olabilecek ve bu yollarla dünya barışında rol alabilecek bir nesilden olsun istiyorum.

    Çocuklarımın çok dilde okur-yazar olması için yaptığım çalışmaları benim gibi aynı arzuya sahip olan diğer annelerin işlerini kolaylaştırmak adına burda paylaşacağım. Yaptığım çalışmalara göre:

    1. Çocukların çok dilde okur - yazar olması mümkün. Çok dilde okur - yazar olan kişiler düşünme açısından tek dilli kişilere oranla daha avantajlılar. Bunun sebebi ise kavramların birden fazla karşılığını bilmelerinden dolayı olaylara çok yönlü bakabilmeleri, daha esnek düşünebilmeleri, kavramlar üzerinde kelimelerden bağımsız bir şekilde düşünebilmeleri ve zengin kelime hazinesi sayesinde hafızalarının daha iyi çalışması... (Colin Baker'ın kitabında çok detaylı anlatılıyor.)

    2. Çocuklarımıza ikinci dilde okuma yazmayı öğretmek istersek, bunu ilk dilde okuma yazma öğrendiği aynı zaman dilinde yapabiliriz. Bu iki dilde aynı anda okuma-yazmayı öğrenmek için en ideal yaş aralığı 4-6 dır. İngiltere'de çocuklarımız bu yaş aralığında İngilizce okuma yazmayı öğrenmektedirler. Bizler de aynı dönemde Türkçe okuma yazmayı öğretebilir ya da başkalarının öğretmesini sağlayabiliriz.

    Bu aşamada Türkçe okuma yazma öğretme sorumluluğunu ben üzerime aldım. Dört yaşına yeni giren oğluma bu sene okulun bitmesinden sonra, önce Türkçe okumayı daha sonra da yazmayı öğretmeyi planlıyorum ama bunları zamana nasıl yayayacağıma henüz karar vermedim. Bunu, biraz da zamanla çocuğumun isteğine, kabiliyetine ve benim meşguliyetime göre belirleyeceğim. Türkçe'yi nasıl öğreteceğim konusunda aşağıdaki siteden faydalanacağım:

    http://www.ilkokuma.com/okuma_yazma.htm

    Bu konuyla ilgili çok fazla döküman sağlayan çok fazla site mevcut. Daha başka dökümanlara ihtiyaç duyarsam ve bunları beğenirsem sizlerle inşaallah paylaşacağım.

    3. Bütün bu süreçte çocuklarımızın eğlenmesi şart. Aksi takdirde çocuklarımız bu çok dilli okur-yazarlık sürecinde sıkılabilirler. Bu da fayda yerine zarar getirir. Bunun için de Türkçe çocuk şarkılarını aktvitelerle zenginleştirip, bu aktiviteleri çocuklarımla oyun havasında paylaşmayı planlıyorum. Bu çalışmanın ilki Oduncu şarkısıyla alakalı olanı ki henüz yapım aşamasında. Bitirdikten sonra paylaşacağım inşaallah.

    4. Çocuklarla beraber yaptığım aktivitelerde, onlarla birlikte olduğum zaman dilimlerinde, onların dillerinin gelişmesini sağlayacak fırsatları arıyorum ve bulduğum fırsatları değerlendirmeye çalışıyorum. Arabada İngilizce şarkı dinlerken şarkıda ne anlatıldığını oğluma soruyorum. Anladıysa Türçe anlatmaya başlıyor. Anlamadığı durumlarda bunu ifade ediyor ve bana soruyor ve bu  defa da ben anlatıyorum. Şarkıda geçen kelimelerin tam karşılıklarını kullanmaya özen gösteriyorum. Bunun dışında örnek olması açısından yaşadığımız bir olayı da anlatmak istiyorum:

    Çocuklarımla üzüm yiyorduk. Oğlum üzüm salkımını eline alıp sallmaya başladı ve "Bak ağaç" dedi. Ağaca benzetmesi bir yandan iyi, hayal gücünün iyi çalıştığını gösteriyor ama bu benzetme biraz da aslında "salkım" kelimesini bilmemesinden kaynaklanıyordu. Hemen o zamanı fırsat bilip "Evet bu üzüm salkımı ağaca benziyor. Bu bir salkım." şeklinde salkım kelimesini öğrenmesini sağladım. Biraz zaman sonra, kızım bana kuru çubuğundan henüz koparılmamış bir üzüm tanesini gösterdi ve kesik kesik ağlamaya başladı. Normalde konuşabilen kızımın işaret diline başvurmasının nedeni "koparmak" fiilini bilmemesiydi. Hemen ona "Koparamıyor musun yoksa?" diye soru yönelttim. İkinci bir üzüm tanesini bana gösterirken bu defa "koparmak" fiilini başarıyla kullandı.


    Yukarıda anlattığım bütün detayları aslında belki bir çok anne çok daha güzel şekillerde uyguluyordur, ama ben bu yazıyı yakın zamanda bu işin sıkıntısını çekmiş bir anne olarak benim durumumda olan diğer annelere destek olması açısından kaleme aldım. Daha anlatacaklarım vardı ama burda kesiyorum. Sıktıysam affola. Birilerinin faydalanması ümüdiyle....



    4 Ocak 2014 Cumartesi
    Bilgisayar oyunlarının çok yaygın olduğu ve dışarıda gençleri bekleyen çok fazla tehlikenin olduğu günümüzde çocuklarımıza çok kuvvetli alternatifler sunmalıyız. Alternatifsiz kalan, küçüklüğünden itibaren farklı güzel ve eğitici, geliştirici aktiviteleri, bir sanat dalını alışkanlık edinmemiş gençler bilgisayar oyunlarına daha düşkün, çevrelerde yapılanmış çetelere, arkadaş çevrelerinde varolan kötü alışkanlıklara ve boş işlere daha meyilli olurlar.Bu kanıya varışımın sebebi ise herhangi bir araştırmanın sonucu değil, tamamen kendi tecrübelerim ve çevremde tanık olduğum olaylardır. Dolayısıyla yanlışlar içerebilir, irdelenmesi gereken noktalar olabilir.



    Yazı yazmak, resim yapmak, şarkı sözleri yazıp bunu sevdiği bir müzik aleti eşliğinde sunmak, piyesler yazıp bunları tiyatro yeteneğiyle sergilemek gibi aktiviteler süreklilikleri itabariyle ilgilenen kişinin bütün zamanına yayılmış olur. Resim yeteneği keşfedilmiş bir çocuk, sevdiği boya malzemeleri, tuvaller, ilgili kurslar gibi imkanlarla desteklenirse herbir resim denemesinde ayrı bir zevk alacak, birini bitirdikten sonra bir sonrakine başlayacak ve artık etrafındaki dünyaya resmedilecek kareler arayan dikkatli bir gözle bakmaya başlayacak. Bu bakış sayesinde birçok insanın farkedemediği ve insanlar nazarında sıradanlaşan çok güzel detaylara vakıf olabilecek. Resim yapmanın zevkine bu derece varmış bir insanın bilgisayar oyunlarına çok da tenezzül edeceğini zannetmiyorum. Aynı şekilde yazı yazmayı seven ve kendini geliştirmek isteyen kişi de yaşadığı ya da şahit olduğu olayların paylaşmaya değer olup olmadığını düşünecek, paylaşmaya değer gördüklerini de anlatmanın yollarına bakacak. Yazdığı herbir yazıdan sonra doğumu başarılı bir şekilde tamamlamış bir anne gibi rahatlayacak ve bir sonraki yazının temellerini atmaya başlayacak. Yukarıda saydığım diğer aktiviteler de aynı şekilde düşünülebilir. Böylece zihin sürekli bir üretkenlikle meşgul olacağından, boş işler ya da kötü alışkanlıklar insanın zihnine sızacak bir delik bulamayacaktır.




    O halde ilk çocukluk yıllarında çocuklarımızın yeteneklerini keşfedip bu yetenekleri geliştirme imkanları sunmamız ve onları desteklememiz çok önemli. Resim yapmayı seven çocuğumuzın farklı kareleri yakalaması için onu farklı mekanlara götürmek, yazı yazmayı seven çocuklarımıza kendi kitaplarını yapmalarına yardımcı olmak, tiyatro yeteneği olan çocuğumuzun piyeslerini evde sergilemesini sağlayıp onu hayranlıkla izleyen seyirciler olmak şeklinde onu destekleyebiliriz, ve daha başka bir çok şekilde desteğimizi pekiştirebiliriz...

    2 Ocak 2014 Perşembe
    Çocuk terbiyesinde ceza olmalı mı olmamalı mı? Olması durumunda çocuklarda ne gibi davranışlar oluşur? Bu konularda en tatminkar cevapları Adem Güneş'in düşüncelerinde buldum. Çocukluk sırrına vakıf olmuş bir insan olarak Adem Güneş'in ceza konusunda söylediklerine gönülden inanıyorum. Benim gibi bu konuda bilgilenmek isteyen annelere Adem Güneş'in Çocuk Eğitiminde Pozitif İletişim kitabını tavsiye ederim. Bu kitapta ceza konusu çok detaylı bir şekilde işlemiş. Diyebilirim ki ceza konusunda merak ettiğiniz bir çok sorunun cevabını bu kitapta bulabilirsiniz. Özellikle ceza-vicdan ilişkisi çok güzel bir şekilde ele alınmış. Adem Güneş'in bu konudaki tavsiyelerini yüzden yüz uygulayamasam da uyguladığım kadarının çocuklarımın üzerinde çok olumlu etkilerini gözlemledim. Uygulayamadıklarım ise tamamen benim eksikliklerimden kaynaklanıyor ve bu eksiklikleri de tamamlamaya yönelik yaşamaya çalışıyorum.

    Ceza konusunda annelerin en çok merak ettiği konulardan biri de cezanın uygun görülmediği bir terbiye sisteminde, çocukların kabul görmeyen davranışları karşısında neler yapılması gerektiği. Bu konuda da çok tatminkar cevaplar alabileceğiniz bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tablet bilgisayarı olan anneler e-mağazalardan bu kitabın elektronik versiyonunu bulabilirsiniz...