Önerilen Siteler
Ara
Populer Sayfalar
-
Bu blogda, çocuklarımızın dil gelişimleri üzerine yazdığım yazılarda yapılmış araştırmalardan ziyade kendi gözlemlerimi paylaşmayı tercih e...
-
Biz insanoğlu fert fert; pekçok konuda benzer, hatta aynı yollardan geçiyoruz. Bu durumun evrensel manada ‘’insanlığın ortak tecrübel...
-
"Bir çocuğun yaşamında karşılıksız sevginin yarattığı etkinin yerini hiçbir şey tutamaz." Fred Rogers Bir anneyi en fazla üzec...
-
Adem Güneş'in Aksiyon Dergisi'ndeki 10.02.2014 tarihli yazısı.... "Engellen Çocuk Hırçın Olur" "Çocuk, yetişk...
-
Aslinda bir suredir tamamen baska bir konu uzerine yazmayi dusunuyordum... Ama bu aksam aslinda baska birsey arastirirken denk geldigim bir ...
Son Yorumlar
Toplam Goruntulenme Sayisi
Hakkinda
-
23 Mart 2014 Pazar
Bu yazı, Güne Çizgifilmle Başlamamak yazısının devamı niteliğindedir...
Güne çizgifilmle başlamama uygulaması üzerinden tam bir hafta geçti. Sonuç başarılıydı. Çocuklarım, hızlı bir şekilde yeni düzene ayak uydurdular. Artık uyanır uyanmaz oyuncaklarının başına geçiyorlar. Bazen bireysel bazen de birlikte oynuyorlar. "Ağaç yaşken eğilir!" atasözüne bu süreçte yakinen şahit oldum. Oysaki bu uygulamayı çocuklarım yedi sekiz yaşlarında olduğu zaman uygulayacak olsaydım bu kadar kısa süre içinde böyle büyük bir başarı elde edemezdim.
Bazen ebeveynler olarak çocukların ilk yıllarını hafife alabilyor, ergenlikte yaşanan sorunları kendimize uzak görebiliyor ve kendimizin de benzer sorunlar yaşabileceğimizi hayal edemiyoruz. Kısacas zamanları kopuk bır şekilde algılıyoruz. Ergenlikteki sorunların aslında ilk yılların birikimi neticesinde oluştuğunu göremeyebiliyoruz. Geçmişi, bu anı ve geleceği aynı anda önümüze koyup, arada ilişkilendirmeler, ders çıkarımları, yapılması gerekenler, hatalar, hataların geleceği nasıl etkileyeceği ve etki alanının nasıl azaltılabileceği gibi tefekkür çerçevesinde ele alınabilecek mevzuları çok düşünmeden telaşlı bir şekilde çocuklarımızın ilk yıllarını tüketiyoruz. Ardından yavaş yavaş sorunların içine itiliyoruz ve zamanla dallanan budaklanan bu sorunların içinden de rahatlıkla çıkamıyoruz.
Atalarımız "Ağaç yaşken eğilir!" derken büyük bir bilgelikle dikkatimizi çocuklarımızın ilk yıllarına çekiyorlar. Altın değerinde olan bu zamanların bilinçli, planlı ve eşlerle istişareli bir şekilde ele alınması konusunda aslında bize yıllar ve asırlar öncesinden tek cümlelik büyük bir seminer vermiş oluyorlar. Hz. Bediüzzaman Said Nursi de şu cümlelerle ilk yılların önemine ve bilhassa annelerin sorumluluğuna dair vurgular yapıyor:
“Ben seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”
Yazının başındaki mevzuya dönecek olursak bu son bir haftadır çocuklarımın sabahın o ilk nurlu anlarını daha kaliteli geçirdiklerini görebiliyorum. Yalnız bazı akşamlar, her hangi bir amaç güdmeksizin -biraz da tembelliğimden olsa gerek- oyuncakları oyun odasında yerden kaldırmadım ve sabah uyanır uyanmaz çocukların yerde serili oyuncaklarla daha seri bir şekilde oyuna daldıklarını farkettim. Bu gözlemim neticesinde çocukların sabahları oynayabilecekleri bir kaç etkinliği önceki akşamdan görebilecekleri şekilde odaya bırakma kararı aldım.Fotoğrafta gördüğünüz üç yapbozdan en büyüğünü dün akşam yapmışlardı. Sabah uyanır uyanmaz diğerlerinin başına oturdular. fotoğrafı çektiğim anda birlikte eksik parçayı arıyorlardı...
Güne çizgifilmle başlamama uygulaması üzerinden tam bir hafta geçti. Sonuç başarılıydı. Çocuklarım, hızlı bir şekilde yeni düzene ayak uydurdular. Artık uyanır uyanmaz oyuncaklarının başına geçiyorlar. Bazen bireysel bazen de birlikte oynuyorlar. "Ağaç yaşken eğilir!" atasözüne bu süreçte yakinen şahit oldum. Oysaki bu uygulamayı çocuklarım yedi sekiz yaşlarında olduğu zaman uygulayacak olsaydım bu kadar kısa süre içinde böyle büyük bir başarı elde edemezdim.
Bazen ebeveynler olarak çocukların ilk yıllarını hafife alabilyor, ergenlikte yaşanan sorunları kendimize uzak görebiliyor ve kendimizin de benzer sorunlar yaşabileceğimizi hayal edemiyoruz. Kısacas zamanları kopuk bır şekilde algılıyoruz. Ergenlikteki sorunların aslında ilk yılların birikimi neticesinde oluştuğunu göremeyebiliyoruz. Geçmişi, bu anı ve geleceği aynı anda önümüze koyup, arada ilişkilendirmeler, ders çıkarımları, yapılması gerekenler, hatalar, hataların geleceği nasıl etkileyeceği ve etki alanının nasıl azaltılabileceği gibi tefekkür çerçevesinde ele alınabilecek mevzuları çok düşünmeden telaşlı bir şekilde çocuklarımızın ilk yıllarını tüketiyoruz. Ardından yavaş yavaş sorunların içine itiliyoruz ve zamanla dallanan budaklanan bu sorunların içinden de rahatlıkla çıkamıyoruz.
Atalarımız "Ağaç yaşken eğilir!" derken büyük bir bilgelikle dikkatimizi çocuklarımızın ilk yıllarına çekiyorlar. Altın değerinde olan bu zamanların bilinçli, planlı ve eşlerle istişareli bir şekilde ele alınması konusunda aslında bize yıllar ve asırlar öncesinden tek cümlelik büyük bir seminer vermiş oluyorlar. Hz. Bediüzzaman Said Nursi de şu cümlelerle ilk yılların önemine ve bilhassa annelerin sorumluluğuna dair vurgular yapıyor:
“Ben seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”

0 yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.